İsrail’in Gazze’de bulunan Al-Ahli Arab Hastanesi’ne yönelik saldırının yankıları devam ediyor. Saldırıda en az 500 kişi öldü. Uluslararası Adalet Divanı önünde de bir ‘danışma görüş’ talep edildi. ABD, İsrail, Almanya, İngiltere gibi ülkelerin bunu engellemeye çalıştığı fakat mahkeme tarafından reddedildiği belirtildi. Hastaneye saldırının ertesi günü ABD Başkanı Biden İsrail’i ziyareti etti. Peki bu ziyaret ne anlam taşıyor? Doç. Dr. Emete Gözügüzelli, konuyla ilgili milliyet.com.tr’ye önemli değerlendirmelerde bulundu.
İsrail, Gazze’de bulunan Al-Ahli Arab Hastanesi’ne roketle saldırdı. Düzenlenen saldırıda 500’den fazla sivil hayatını kaybederken yaşanan katliama dünyadan peş peşe tepkiler geldi.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’DAN DÜNYAYA ÇAĞRI
Cumhurbaşkanı Erdoğan saldırının ardından yaptığı açıklamada ‘Tarihte eşi benzeri olmayan vahşet’ ifadesini kullandı ve insanlığı harekete geçirmeye davet etti.
Erdoğan, ‘İçerisinde kadınların, çocukların, masum sivillerin olduğu bir hastaneyi vurmak, İsrail’in en temel insani değerlerden yoksun saldırılarının son örneğidir. Gazze’de yaşanan ve tarihte benzeri olmayan bu vahşeti durdurmak için tüm insanlığı harekete geçmeye davet ediyorum.’ dedi.
TBMM’DEN ORTAK BİLDİRİ
TBMM’den İsrail’in Gazze’deki hastane saldırılarına ilişkin yayımlanan ortak bildiride, “İnsanlık suçu olan bu saldırıları en şiddetli biçimde kınıyoruz” denildi.
NETANYAHU’DAN SALDIRI SONRASI AÇIKLAMA
Saldırının ardından açıklama yapan İsrail Başbakanı Netanyahu, ‘Bütün dünya şunu bilmeli: Gazze’deki hastaneye saldıranlar İsrail Silahlı Kuvvetleri değil, Gazze’deki barbar teröristlerdi. Çocuklarımızı hunharca katledenler, kendi çocuklarını da katlediyor.’ ifadelerini kullandı.
HAMAS’TAN AÇIKLAMA: YENİ BİR SOYKIRIM SUÇUDUR
Hamas tarafından yapılan açıklamada, “Gazze Şeridi’ndeki hastane katliamı bir soykırım suçudur. Yüzlerce kişinin ölümüne neden olan korkunç katliam soykırım suçudur. Uluslararası toplum ile Arap ve İslam ülkeleri sorumlulukları üstlenmeli. Abluka altında olan bölgelere derhal şimdi müdahele edilmelidir.” denildi.
BM KONSEYİ’NDEN ACİL TOPLANTI
BM Güvenlik Konseyi, Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesine yönelik saldırıyı görüşmek için acil toplanacak.
‘GÜVENLİ’ DİYEREK EVLERİNİ TERK EDİP HASTANEYE SIĞINMIŞLARDI
Gazze Şeridi’nden Al Jazeera’ye konuşan tıp doktoru ve Gazze sakini Ziad Shehadah, “Olanlar korkunç çünkü bu insanların hepsi sivil. Evlerinden kaçtılar ve güvenli olduğuna inandıkları bir yere, uluslararası hukuka göre güvenli bir yer olan hastaneye ulaştılar. İnsanlar kendilerinin daha tehlikeli olduğunu düşünerek evlerini terk ediyor ve güvende olmak için okullarımıza, hastanelerimize taşınıyorlar. Ve bir dakika içinde hepsi hastanede öldürüldü.’ ifadelerini kullandı.
“CİDDİ BİR İNSANLIK SUÇU”
İsrail’in hastaneye yönelik saldırısıyla ilgili Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi KKTC/Lefkoşa Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Emete Gözügüzelli, milliyet.com.tr’den Sercan Dinç’e önemli değerlendirmelerde bulundu.
Bu hastanenin katledilmesi ciddi bir insalık suçudur. İnsanları top olarak yok ederek bunu gerçekleştirdiğini ve sivilleri tamamıyla hedef almasından ötürü büyük bir suç işlenmiştir. Bununla birlikte nüfusun sınır dışı edilmesi, zorla nakli gerçekleşmesi İsrail tarafından ve özellikle de bu bağlamda zulüm ederek bizzat uluslararası statüdeki ilkeleri ihlal tamamıyla ciddi bir insanlık suçudur.
“HUKUK TANIMAYAN, TOTALİTER BİR HÜKÜMET SİSTEMİ”
Fakat esas mesele; bu suçlar neden işleniyor? Bir ırk ayrımcılığı üzerinden hareket eden, İslamfobi üzerinden hareket eden tamamıyla bu zeminde yıkıcı bir unsur olarak hukuk tanımayan, totaliter bir hükümet sisteminin varlığı söz konusu olduğundan dolayı bu kadar yıkım yaşanmaktadır. Bunun tabiki uluslararası hukuk nezdinde pek çok ilkeyi ihlal ettiğini apaçık söylememiz gerekir.
Bu en başta BM Anayasası İlkeleri Soykırım Sözleşmesi, Cenevre Sözleşmeleri 1949-1977 Protokol Uluslararası Hukuk’un Genel İlkeleri, insancıl temel hukukun ilkeleri ve Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmesi’nin en baştan beri ihlal edildiğini açıkça belirtmemiz gerekiyor.
İSRAİL’İN SALDIRGAN POLİTİKASI
Netanyahu’nun ‘Gazze’deki teröristler yaptı’ demesi tamamıyla gündemi çarpıtma. Bu ırkçılık, ayrımcılık üzerinden güdülen politikayı algı operasyonuyla ve kendisini destekleyen Batı’lı unsurlar nezdinde kamuoyunda sakinleştirici bir formül olarak ortaya koymaktadır. İlk günden beri sahada bu halkı zorla yerinden göç ettirmek için hastanelerde yaralılara hangi koşullarda bulunduğuna bakılmaksızın evini, yerini, bulunduğu binaları, hastaneleri terk etmelerini istemesi İsrail’in saldırgan politikasına dayanmaktadır.
TÜRKİYE’NİN ORTAYA KOYDUĞU GARANTÖRLÜK MEKANİZMASI
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘tarihte eşi benzeri olmayan vahşet’ ifadesini kullanarak insanlığı harekete geçirmeye davet etmesi önümüzdeki günlerde Türkiye’nin özellikle ortaya koyduğu garantörlük mekanizmasının bölge ülkelerinin küresel anlamdaki diğer güçlerin dahil olmasıyla bir güvenlik ikilemi oluşturacak dengeye evrimleşeceği kanaatindeyim.
Çünkü kayıtsız, şartsız, koşulsuz Filistin karşısında İsrail’in yapmış olduğu insanlık suçunu göz ardı ederek İsrail’in işgalini yok sayarak, zulmünü yok sayarak politika güdenlerin karşısında şu an çok daha güçlü bir kamuoyu sesi oluşmaya başlamıştır. Bunu özellikle Türkiye, ortaya koyduğu diplomatik hamleleriyle ifade etmektedir.
“ABD, İSRAİL VE BATI’YA KARŞI GÜÇ BİRLİĞİNİN OLUŞMASINA SEBEP OLACAK BİR HAREKETE DÖNÜŞTÜ”
Bu nedenle elbette dün akşamki saldırı bundan sonra kırılma noktasını ABD’ye, İsrail’e ve batılı unsurlara İsrail’in işgalini kayıtsız, şartsız destekleyenlere karşı bir güç birliğinin oluşmasına sebep olacak bir harekete dönüştüğünün kanaatindeyim. Bu bölgede ülkeler nasıl yol izlemesi gerektiğine baktığımızda Türkiye’nin özellikle Mısır, Lübnan mutlaka Suriye’nin Libya’nın Ürdün’ün de dahil olduğu bir mekanizmanın bölgedeki diğer ülkelerin de katılarak bu coğrafyada bir Filistin meselesinden katalizör olması gerekmektedir.
1967 SINIRLARI VURGUSU
Görüyoruz ki; Rusya’nın Çin’in Pakistan’ın bu konuda açıklamaları tamamıyla 1967 sınırları olması gerektiği yönündedir. Dolayısıyla bugüne kadar gelişmiş devletlere baktığımızda 2012’den itibaren dünyada 193 ülkenin neredeyse çoğunluğu Filistin Devleti yapısını kabul ettiği bir devlet refleksi söz konusu iken 1967 sınırlarına geri dönmeksizin bir formülün oluşması söz konusu olamayacağı bir sürece girmiştir İsrail.
KUDÜS VE MEVCUT DÜZEN
İsrail yaptığı zulmü karşılığını çok acı bir şekilde ödeyeceği bir dönem içerisinde bulunmaktayız. Zira söz konusu Kudüs’ün bizzat statüsünü değiştirecek, tamamıyla mevcut düzenini ortadan kaldıracak. Özellikle de burada kutsal şehir olarak bilinmesi bunun coğrafi yapısını, karakterini, statüsünü değiştirmeye yönelik tedbirler almaya gitmesi 1967’den beri işgal altında tuttuğu Filistin topraklarını ve uzun süren işgali, zoraki yerleşimciyi ve bu bölgeleri ilhak etme çabaları uluslararası hukuk açısından hukuki sonuçları, İsrail karşısında hukuki tedbirlerin alınması sürecini de sağlayacaktır.
ABD, İSRAİL, ALMANYA VE İNGİLTERE’YE RAĞMEN GÖZLER 25 EKİM TARİHİNDE
Zira Uluslararası Adalet Divanı önünde şu an bu konuda bir ‘danışma görüş’ talep edilmiştir. Bu danışma görüşün de 25 Ekim 2023 tarihine kadar mahkemeye devletlerin görüş beyan etmesi, yazılı beyan etmesi emrini vermiştir. Bu beyanlardan sonra çok daha farklı önümüzdeki süreçte Filistin meselesinde -ki Türkiye bu beyanı sunan ilk ülkedir. Bu konuda ilk 1967 sınırlarının olması gerektiğini hukuki zeminde de uluslararası hukukta ortaya koyan ülkedir. Burada özellikle işgal yerleşimi, ilhakın yasa sonuçlarından mahkemede danışma görüş istendiğinden ötürü çok net bir tavır ortaya konmuştur. Ama Türkiye’nin bu refleksi karşısında ABD, İsrail, Almanya, İngiltere gibi ülkeler azınlıktaki ülkelere karşı oy kullanarak bu çıkması gereken danışma görüşü engellemeye çalışmıştır. Fakat mahkeme bu girişimlere rağmen, bu olumsuz görüşlere rağmen tüm tarafların danışma görüşüne başvurmuştur ve bunun sonucu da önemli olacaktır.
TÜRKİYE BAŞLATTI, BÖLGEDEKİ DİĞER ÜLKELER DESTEKLEDİ
Şu an bölgede nasıl yol izlenmesi noktasında müzakerelerle ve bu işi ateşkese evrimleştireceği, rehinelerin serbest bırakılacağı, sivillerin zarar görmeyeceği, insani koridorun kurulacağı ve insani koridor içerisinde sivillere gıda, su, tıbbi malzeme imkanlarının sağlanacağı bir sistemin kurulması yönünde Türkiye’nin başlattığı refleks bölgede diğer ülkelerce de desteklendiği görülmektedir.
BIDEN’IN İSRAİL’E ZİYARETİ
Biden’ın ziyaret etmesi bölgeyi daha da gerer mi? Evet. Şu an için savaş gemileri burada durduğu ve silahlanma programını ve İsrail’in artırdıkça bu gerilim artacaktır ki ABD’nin programının bu zeminde ilerletildiğine şahit olmaktayız.
ABD’NİN KENDİ KAZDIĞI ÇUKUR
Bunun önüne geçilmesi için ABD şu an için bölgede yeterince refleks olduğu kanaatinde değildir. Fakat ABD’nin kendi kazdıkları çukura, bu işgal programını destekleyen tutumlarına yönelik önümüzdeki süreçte adım adım bu bölgede gerginliği artırmak için silahlanma faaliyetlerini ve bombardımanı artırma yönünde atacakları somut, açık desteği bugün ifade edecekleri kanaatindeyim.
Ama sivillerle ilgili bazı kamuoyunu rahatlatacak söylemler söylenebilir. Fakat burada İsrail ile yapılacak görüşmede bir güç gösterisi, bir güç mesajı verilmesi yönünde bölge ülkelerine refleks ortaya konacaktır. ABD’nin arabuluculuğunda bu bölgenin sorunlarının diğer ülkeler çözümlenme çabalarının süreceği şekilde bunu gündeme getireceklerdir.
YENİ REVİZYONUN ORTAYA KONDUĞU SÜRECİN BAŞLANGIÇ NOKTASI OLACAK
Terör ve DEAŞ vurgusunu Hamas üzerinde ilerleterek uluslararası camiada yeni bir literatüre kavram dahil etme stratejisi içerisinde terörle mücadele kapsamını Orta Doğu’ya İsrail üzerinden ilerleterek bölge operasyonlarını gerçekleştirmek için bir fırsat kollama arayışı içerisindeler. Bunun boyutu sınırlarımıza kadar uzanmaktadır.
Bu kötü gelişmeler bölgemiz açısından ilerleyen süreçte çok kutuplu bir sistemin yeni revizyonunun ortaya konduğu sürecin en azından başlangıç noktası olacaktır.