Gazze’de 22 bin kişiyi aşkın kişiyi katleden İsrail’e 29 Aralık tarihinde Uluslararası Adalet Divanı’nda ‘Soykırım’ davası açıldı. Peki 11 Ocak’ta başlayacak olan davada süreç nasıl işleyecek? Dava dilekçesinde ne var? İsrail soykırım ile suçlanırsa Netanyahu koltuğunu kaybeder mi? Doç. Dr. Emete Gözügüzelli dava sürecini milliyet.com.tr’ye değerlendirdi.
SERCAN DİNÇ / milliyet.com.tr – 29 Aralık’ta Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları nedeniyle İsrail’e 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ettiği gerekçesiyle Güney Afrika, Uluslararası Adalet Divanı’nda dava açtı.
İLK DAVA 11 OCAK’TA GÖRÜLECEK
UAD’da İsrail’e karşı açılan ‘Soykırım’ davasının ilk duruşması ise 11 Ocak’ta görülecek.
Güney Afrika Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanlığı Sözcüsü Clayson Monyela, yaptığı açıklamada, “Açık olmak gerekirse. UAD, Güney Afrika’nın açtığı davanın duruşmasını planladı. Duruşma 11-12 Ocak 2024 tarihlerinde Lahey’de yapılacak. Avukatlarımız şu anda bunun için hazırlanıyor” dedi.
İsrail Hükümet Sözcüsü Eylon Levy ise söz konusu dava hakkında, İsrail’in Güney Afrika’nın suçlamalarına itiraz etmek üzere Hollanda’nın Lahey kentinde bulunan UAD’nin önüne çıkacağını belirterek, “İsrail, Güney Afrika’nın saçma sapan iftirasını çürütmek için Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı önüne çıkacak. Güney Afrika liderlerini temin ederiz ki tarih sizi yargılarken merhamet etmeyecek” ifadelerini kullandı. Levy ayrıca, ayrıntıya girmeden Güney Afrika’nın İsraillilere karşı işlenen suçlara ortak olduğunu öne sürdü.
TÜRKİYE AÇILAN DAVAYI MEMNUNİYETLE KARŞILADI
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli de İsrail’e açılan davayla ilgili önemli mesajlar verdi.
Sözcü Keçeli, “Güney Afrika Cumhuriyeti’nin, 1948 tarihli “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi” kapsamındaki yükümlülüklerin ihlaline ilişkin olarak, İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanı’na yaptığı başvuruyu memnuniyetle karşılıyoruz.” dedi.
“İsrail’in üç aya yakın süredir Gazze’de büyük çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu 22 bini aşkın Filistinli sivili katletmesinin hiçbir şekilde cezasız kalmaması ve bunun sorumlularının uluslararası hukuk önünde hesap vermeleri gerekmektedir. ” diyen Keçeli, ‘Sürecin mümkün olan en kısa sürede tamamlanmasını temenni ediyoruz. Keza, yapılan bu başvuru uyarınca, Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurmasını içeren bir geçici tedbir kararı alması beklenmektedir. Türkiye bu kararın uygulanmasının da takipçisi olacaktır.’ ifadelerini kullandı.
Geçtiğimiz günlerde düzinelerce Filistinli erkeğin iç çamaşırlarına kadar soyulmuş bir halde sokakta diz çöktüğü ve kamyonlarla taşındığını belgeleyen görüntüler dünyada büyük tepki çekmişti.
İSRAİL İÇİN HESAP VAKTİ GELDİ Mİ?
Peki 11 Ocak’ta başlayacak olan davada süreç nasıl işleyecek? Dava dilekçesinde ne var? İsrail soykırım ile suçlanırsa Netanyahu koltuğunu kaybeder mi?
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi KKTC/Lefkoşa Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Emete Gözügüzelli, milliyet.com.tr’den Sercan Dinç’e önemli değerlendirmelerde bulundu.
Ulularlarası Adalet Divanı’na Güney Afrika tarafından tek taraflı dilekçeyle sunulan başvuru sonucunda dava dilekçesi soykırım ile ilgili bir Divan önünde İsrail aleyhinde başvuruda bulunulmuş. Bu dilekçe ile diğer öteki devletlere bu bildirim yapılarak hatta BM Genel Sekreterliği aracılığıyla BM ülkelerine bu bildirimin duyurulması durumu söz konusu olması sebebiyle gündeme gelmiştir.
USUL AYNI
Usulen baktığımızda BM Genel Sekreter aracılığıyla herhangi bir bilgi verilip verilmediğini bilmiyoruz. Fakat Divan önündeki davalarda özel bir mahkeme kurulması istenmişse böyle bir daire kurulur. Ama her şekilde gerek Divan önünde gerek özel daire önünde davalar olsun usul aynıdır.
Birinci aşama; yazılı aşamadır. İkinci aşama; sözlü aşamadır.
Yazılı aşama; Özellikle Güney Afrika muhtırasını ortaya koyacaktır. Bu muhtıra dediğimiz, mesela uyuşmazlığa hakim olaylar, hukukun durumu ve isteği özellikle bu Güney Afrika’nın neler ortaya koyduğunu savlarını içeren bir belgedir. Buna karşılık İsrail karşı muhtırada bulunacaktır. Bu muhtırada ileri sürülen savlara karşı ya kabul, ya ret, ya da olaylara ilişkin verileri hukuksal duruma ilişkin konuları içeren bir durum olacaktır. Buna karşılık da cevaplar denilen 3. usul süreci, cevaba cevap olmak üzere iki kısımdan bir süreç işlenecektir.
İSRAİL’İN SAVUNMA MEKANİZMASI İÇERİSİNDE GÖRÜLECEK
Divan ve dairede özellikle bu konuda Divan Başkanı’nca elde edilen tarafların ajanlarının görüşleri dikkate alınacak. Yani kim kimi destekliyor, hangi ülke ortaya konulan verileri destekliyor, bunlar dikkate alınarak muhtıra, karşı muhtıra ve varsa cevap haklarına ilişkin belgelerin sayısı, sırası, süresini belirleyen kararlar üzerine Divan karar verecek.
Burada böyle bir davada tarafların biri ya da ikisi geçici koruma önlemi talebinde bulunması durumuna baktığımızda şu an için gördüğümüz, özellikle Güney Afrika ülkesinin dosyasında geçici koruma önlemlerinin alınması talebidir. Buna karşılık nasıl bir yol izleneceği, İsrail’in savunma mekanizması içerisinde görülecektir.
DİVAN’IN YETKİSİ SINIRLI DEĞİL
Divas, esasen kendiliğinden de geçici koruma önlemleri alınması gerektiğine karar verebilir ve bu konuyu ele almak zorundadır. Dolayısıyla geçici önlemler başvurusunda bulunulduğu için davanın esasına girilmeden önce geçici önlemler konusunda bir adım atması gerekir. Ve Divan’ın özellikle de tarafların alınması gereken geçici önlemlerle Divan’ın yetkisi sınırlı değildir, daha geniş kararlar alabilir.
EN KIDEMLİ YARGIÇ SÜRECİ KONTROL EDECEK
Bu meselede Divan’ın yetkisi ile ilgili geçici koruma önlemleri alımı istemi, buna ön itiraz olup olmayacağı davanın usulüne ilişkin özüne baktığımızda evet Divan önüne gelen bu uyuşmazlığı İsrail aleyhine değerlendirirken Güney Afrika yönetiminin ortaya koymuş olduğu yazılı bildirimlerinin sürecini yakından takip edecektir ve bu yazılı aşama süreci kapandıktan sonra sözlü aşama tarihini Divan belirleyecek.
Bu sözlü aşama ile ilgili Divan tarafların, danışman avutlarının ya da bilirkişi tanıklarının dinlenmesi süreciyle sözlü aşama gerçekleşecektir. Burada en kıdemli yargıç bu süreci kontrol edeceği için yazılı kapanmasından sonra tarafların rızası alınmadan hiçbir belge de Divan’a sunulmayacaktır.
Bu nedenle bu süreç ile ilgili duruşmada tarafların savlarını tekrarlamaktan çok görüş ayrılığı noktalarında düşüncelerini açıklamaları beklendiğinden ötürü duruşma celselerinin sonuncusunda tarafların ajanları son savlarını belirtebilir. Bu süreçte Divan’da yargıçların taraflara sorular sorması, açıklama istemesi ya da bilirkişinin tanıklara sorular sorması ilgili yargıçların ya da Divan’ın söz konusu olabilecektir. Bu da ortaya konan verilerle kendisini gösterecektir. Nihayetinde bu savlar ilerletildikten sonra Divan Başkanı duruşmaların bittiğini ilan edecek, bu ilandan sonra gerek yazılı, gerek sözlü aşama sırasında tarafların ortak rızaları ile davayla ilgili dilekçeleri, vereceği kararı bekleyeceklerdir.
DAVA DİLEKÇESİNDEKİ DETAYLAR
Davada temel konu şudur; İsrail 1948 ve ortaya konan 1951’de kabul edilen soykırımı önleme cezalandırma sözleşmesine Güney Afrika ile birlikte taraftır. Bu sözleşmeye taraf olması demek sözleşmenin öngördüğü asli hükümleri tamamıyla uygulamaya taahhüt altına girmiş bulunması demektir. Uygulamada 9. maddeye dayanarak İsrail yönetiminin sözleşmenin yorumlanması ve tanımlanmasının dışında uygulaması konusunda sözleşme hükümlerini yerine getirmede ortaya çıkardığı ihlallerin diğer devletler tarafından önemsenerek Uluslararası Adalet Divanı’na yapılan başvuruyla gündeme getirilmiş olması nedeniyle dava dilekçesinde pek çok detay belirtilmiştir.
1948 sözleşmesinde İsrail devleti Netanyahu hükümetiyle soykırımı önleme yükümlülüğünü ihlal etmiştir. Bununla birlikte Güney Afrika’ya özellikle de ortaya koyduğu evrak içerisinde sivil halkın, sivil nesnelerin hedef alınarak operasyonlarda uygulanan ayrım gözetmeme ilkesi net ihlal edilmesi ortaya konulmuştur.
Netanyahu hükümetinin savaş metodu olarak uyguladığı hukuka aykırı eylemlerden bazıları;
– İşkence
– Yağma
– Sivillerin aç bırakılması
– Tarihi binaların yıkılması
– Üniversitelerin yıkılması
– Mahkeme binalarının yıkılması
– Belediye binalarının yıkılması
– Kamu kurum ve kuruluş binalarının yıkılması
– Hastanalerin yıkılması
– Sağlık binalarının yıkılması
– Bilim binalarının yıkılması
– Dini mekanların yıkılması
– Filistin halkının ırksal, etnik ve ulusal olarak varlığını tamamen ortadan kaldıracak şekilde hedef alınarak yok edilme eylemi içerisinde bütünleşik bir şekilde yok edilmek istenmesi
– Filistin halkının fiziksel ve mental olarak zarar görmesi
– Filistinlilerin öldürülmesi
– Filistin halkının bizzat doğumlarının engellenmesi
– Hastanelerde bakımın önlenmesi
– Tıbbi yardımın engellenmesi
Elbette soykırım suçu teşkil ettiğine dair veriler olarak ortaya konmuştur. Bizzat binaların yıkılarak Filistin halkının tamamen kültürel olarak da soykırım işlendiğini ortaya konması durumu resmedilerek, aynı zamanda temel ‘Soykırım Sözleşmesi’nde öngörülen hükümlerin uygulandığını resmetmiştir.
Buna göre; özellikle Filistin halkının sırf ulusal etnik ve dinsel anlamda var olan kimliklerinden ötürü yok edilmesi fiilerinde açıkça bulunulduğu gösterilmiştir. Aynı zamanda Filistin halkının üyelerinin ciddi şekilde bedensel ve zihinsel anlamda kendilerine zarar verilmesi gerçekleşmektedir. Bu sadece Gazze’de değil Batı Şeria’da da uygulanan yöntemlerle bunların gerçekleştiği görülmüştür.
DESTEKLEYEN DE KIŞKIRTAN DA SORUMLUK ALTINDA
Filistin halkının fiziksel varlığının ortadan kaldırarak yaşam şartlarını kasten değiştirme, abluka altına alıp tıbbi yardımın suyun, gıdanın, elektriğin, yakıtın hiçbir anlamda insanlara ulaşmamasının sağlanmaması, kasti olarak zorla sürgün ederek, yüzde 85 binanın ortadan kaldırılması, evlerin yıkılması, insanların evsiz kalması, hastanelerin yıkılması, bu uygulamaları kasti bir şekilde değiştirmek insanları tehlike altına alarak İsrail’in soykırım suçu işlediği belirtilmektedir.
Bütün bunlar özellikle sözleşmenin 9. maddesine taraf olan devletlerin sözleşmenin uygulanması, yorumlanması ya da yerine getirilmesinde özellikle bu bahsettiğimiz soykırımı oluşturan fiillerle buna iştirak eden, bunu destekleyen iş birliği yapan, bunları kışkırtan, teşebbüs eden herkesin de sorumluluk altında olduğu esasen ortaya çıkmaktadır. Böylesine meseleler Uluslararası Adalet Divanı’na taşınabilir.
İSRAİL’İ DESTEKLEYENLERİ RAHATSIZ EDECEK GELİŞME
Bu noktada Uluslararası Adalet Divanı’na soykırım ile sonuçlanması Netanyahu hükümetinin tamamıyla koltuğunu kaybetmesinin ötesinde ahlaki ve sosyal bir slogan olarak bir jenerasyondan diğer jenerasyona yüzyıllarca soykırımın İsrail’in bir soykırım ülke gören statüsünden, soykırım yapan bir devlet statüsüne dönüşmesine etken olabilecek yıkıcı bir izdir. Bir ulusun onurunu tarumar eden bir sonuçtur. Böylesine bir gelişme, böylesine bir başvuru İsrail halkını içte ve dıştaki kamuoyunu, İsrail’i destekleyenleri rahatsız edecek, kaygıya düşürecek niteliktedir.
Divan’ın alacağı kararlar neticesinde İsrail devleti işgal ettiği topraklardan geri çekilme sürecinin başlangıcına evrimleşecek bir yola girebilir. Bu uluslararası baskının ve farkındalığın soykırımın, sivil toplum örgütleri ve devletler tarafından gündeme getirilmesi Uluslararası Adalet Divanı’na konan veriler de deliller de ortaya çıkacak sonuçlarla kendisini netleştirecektir.
TÜRKİYE’NİN ORTAYA KOYACAĞI DESTEK SÜRECİ İSRAİL’İN DAHA FAZLA KÖŞEYE SIKIŞMASINA ETKEN OLACAK
Türkiye bu sürecin yakın bir takipçisi devlet olarak bizzat Netanyahu iktidarının yapmış olduğu uluslararası hukuka aykırı fiilleri gerek Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde gerek diplomatik anlamda defalarca çok önemli bir dış politika ortaya koydu. Bu nedenle bütün bu açıklamalar Türkiye’nin tutumu ve bundan sonraki süreçte Türkiye’nin hukuki anlamda ortaya koyacağı destek süreci İsrail’in daha fazla köşeye sıkışmasına, Netanyahu hükümetinin koltuğunu kaybetmesine ve yeni bir devinimin başlamasına, yeni bir kırılmanın gerçekleşmesine de etken olacaktır.
TARİHİ BİR DAVA
‘Soykırım’ dendiği zaman soykırımın normalleştirilmemesi adına temel olarak insanların yaşan hakkını elinden alınmaması ve toplumsal var oluşun bugüne kadar ortaya konan temel normların ayrımcalık ilkesine aykırı davranmaktan ayrım gözetmeme ilkesine, renk, dil, din, ırk hiçbir ayrım yapmadan insanlara eşit muamele yapılması hususuna kadar pek çok noktada uluslararası prensip olarak ortaya konan temel normların da Netanyahu hükümetinin İsrail’in yargılanması sonucunda yeniden bir yeşermesi ihtimalini gözler önüne serebilmektedir.
Bu nedenle bu önemli bir davadır, tarihi bir davadır. Bu davanın akıbetinin akıbetinin İsrail aleyhinde gerçekleşmesi Netanyahu hükümeti içerisinde Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması gereken kişilerin transferini bizzat hükmedebilir. Bununla birlikte savaşın askerin anlamda durdurulması kararı alınabilir.
DAVADA ERKEN KARAR ALINABİLİR
Biliyorsunuz Rohingya Müslümanlarına karşı açılan Myanmar’a karşı Gambiya’nın ortaya koyduğu 2019’da beri dava süreci var. Halem Uluslararası Adalet Divanı’nda değerlendirilirken Ukrayna-Rusya meselesinde açmış olduğu acil müdahale, önleyici müdahale başvurusu Uluslararası Adalet Divanı tarafından yakın zamanda değerlendirilmiş ve bizzat Rusya’nın askeri müdahaleyi hemen durdurması yönünde karar da almıştır. Bu kapsamda bu meselede bu tip davaların yıllarca sürebileceği dikkate alınsa bile kamuoyu baskısı ve gücünün bugünkü konjektörde ciddi bir farkındalığın olması ve gerek dış politika araçlarının gerekse sivil toplumun yapılan bu zulme ve katliama ses çıkarması Uluslararası Adalet Divanı’nın da bu davanın daha erken çözümlenmesi ve en azından geçici önlemlerin alınması noktasında karar alabilecektir.
* Sav: İleri sürülerek savunulan düşünce.