Hayat, sadece nefes alıp vermek değildir. Milyarlarca insan, birbirinden farklı hayatlar yaşar. Zengin, fakir, işsiz, evli, bekar, mutlu, mutsuz, huzurlu, huzursuz… Sokakta yaşayan, çöp toplayan, cezaevinde olan… Hayat, herkes için başka bir anlam taşır. Öyle zorlu bir yol ki psikologlar ve psikiyatristler bile yetişemez hale gelmiştir. İnsan, insanın kurdu olmuştur.
Peki, bu zorluklara rağmen kaç kişi sabredebilir, haline şükredebilir ve hayata gülümseyerek bakabilir? Ne yazık ki bu dünyada bir yanlış, dört doğruyu götürebiliyor. Kimse kimsenin umurunda değil, sevgi ve saygı çoktan unutulmuş durumda.
Solmaz’ın duyguları karmakarışıktır, ne yapacağını bilemez. Çünkü hayatta en sert darbeler, en kurnazca yerden gelir. Yine de o, umut etmekten vazgeçmez.
“Hayat üç gündür: Dün, bugün ve yarın.” Bu söz kulağa klişe gelse de belki de hayat, aslında zamandır. Bazen öyle anlar yaşanır ki zaman durur. O an, en güzel andır ve buna “eşref saati” denebilir.
Zamanlama her şeydir. Hayatta her şeyin bir vakti vardır. İnsan, sözlerine sadık olmalı, beklemeyi bilmeli ama kimseyi bekletmemelidir. Çünkü bu, hayatın değişmez bir kuralıdır.
KPSS, LGS, YDS, DGS… Daha nice sınava hazırlanan gençler var. Ama onların psikolojisini düşünen yok. Koca bir yarışın içindeler, sanki bir hipodromda koşuyor gibiler. Peki, bu çocuklar nereye gidiyor?
Başarının tek yolu programlı çalışmaktır. Kazananlar iyi, peki ya bu yarışta tökezleyenler? Onlar için bir çare yok mu? Tek gerçek var: Çalışmak, sürecin içinde olmak ve sonucu değil, yolculuğu önemsemek.
Hayat, adeta bir sınava dönüşmüş. ÖSYM sınavlar yapıyor ama asıl büyük sınavı Yaradan yapıyor. Orada da bir yarış var gibi görünüyor: “Şu kadar namaz kıldı, bu kadar oruç tuttu, şu kadar zekât verdi, şöyle örtündü…” Ama bu yarışın doğruluğu tartışılır. Hani deveye sormuşlar, “Boynun neden eğri?” Deve de, “Nerem doğru ki?” demiş. İşte hayatın gerçeği de bu…